Dünya Sağlık Örgütü tarafından HIV/AIDS konusunda toplum farkındalığını artırmak amacıyla 1 Aralık günü 1988 yılından beri Dünya AIDS Günü olarak anılmaktadır.
HIV: İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü
“İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü” anlamına gelen HIV, bağışıklık hücrelerini hedef alır ve HIV enfeksiyonuna yol açar. HIV vücuda girdiği andan itibaren akyuvarların içerisinde çoğalır ve sayılarının azalmasına neden olur. Akyuvarlar vücudun uzun süreli bağışıklık mekanizmasının temelini oluşturur. HIV ile enfekte olan akyuvarların sayısının ve işlevinin azalması ve giderek yok olmasıyla bağışıklık sistemi bozulur.
Dünyada 39,9 milyon kişi HIV’le yaşamını sürdürüyor
Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) raporuna göre, epideminin başından bugüne dek 88,4 milyon kişi enfekte oldu, 42,3 milyon kişi ise AIDS nedeniyle yaşamını yitirdi. 2023 yılı sonunda dünyada 39,9 milyon kişi HIV ile birlikte yaşamını sürdürmektedir. Yeni olguların sayısı, enfeksiyonun en yoğun göründüğü 1995 yılına kıyasla yüzde 60 oranında azalmış; AIDS ilişkili ölümler ise 2004 yılındaki tepe noktasına kıyasla yüzde 69 oranında azalmıştır.
HIV’de bağışıklık sistemi çöküyor
AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri dönemlerinde ortaya çıkan bir sendromdur. HIV, bağışıklık sisteminin temel hücrelerinden olan CD4 hücrelerini yok eder. Bu nedenle hastanın bağışıklık sistemi çöker. Bağışıklık sisteminin çökmesi sonucunda vücut diğer enfeksiyon etkenlerine ve kanserlere karşı savunmasız kalır. Dolayısıyla AIDS’li bireylerde çok basit mikroorganizmalar bile ciddi ve ölümcül hastalıklara yol açabilir ve kanserler çok hızlı ilerleyebilir.
Erken dönemdeki belirtilere dikkat!
Erken dönemdeki en önemli belirtiler yorgunluk, kolay hastalanma, vücudun değişik yerlerinde açıkça nedeni belli olmayan yaraların ortaya çıkması, yara iyileşmesinde bozulma ve çoğunlukla gribal hastalıklarla ilişkilendirilen etkilerdir. Uzun sürede ortaya çeşitli kanser türleri, kemik yıkımları, akciğer ve ağız enfeksiyonları çıkar ve hastalık tedavi edilmediği takdirde ölümle sonuçlanır.
Tedavi çok önemli!
HIV vücuda girdikten sonra hızla akyuvarların içine yerleşir ve onların sayısını azalttır. Bahsedilen belirtiler ve HIV şüphesi olan kişilerin bu dönemde tedaviye başlamaları çok önemlidir. Tedavide virüsün sayısının artmasını engellemek ve akyuvarların azalmasını durdurmak esastır. Bu iki konuda başarılı olunması sayesinde HIV ile yaşayan bireyler, sağlıklı kişiler gibi yaşayabilirler ve AIDS geliştirmeyebilirler.
HIV ile yaşayan her birey AIDS değildir
AIDS’in oluşması için HIV enfeksiyonu gereklidir ancak her HIV ile yaşayan birey AIDS’li değildir: AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri dönemlerinde ortaya çıkan bir sendromdur yani HIV enfeksiyonunun bir evresidir ve tek başına bir hastalık değildir.
HIV sarılmakla ve tokalaşmakla bulaşmaz
HIV, enfekte bir kişi ile kurulacak korunmasız cinsel ilişki, kontamine enjektör-iğne paylaşımı ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde doğum sırasında enfekte anneden bebeğe ya da emzirme yoluyla bulaşabilmektedir. Öte yandan HIV, HIV ile yaşayan bireyler ile tokalaşmakla, sarılmakla, aynı ortamda bulunmak ve aynı havayı solumakla, aynı kaptan yemek veya giysileri paylaşmak gibi durumlar ile bulaşmaz.
HIV enfeksiyonu ve bulaş yolları hakkında bilinçlendirme önemli
HIV’in önlenmesi için her şeyden önemlisi, toplum HIV enfeksiyonu ve bulaş yolları hakkında bilinçlendirilmelidir. Cinsel yoldan bulaşan HIV’in önlenmesi için korunmalı cinsel ilişki ve tek eşlilik teşvik edilmelidir. Enjektör ve iğne ile bulaşın önüne geçilmesi için tek kullanımlık ve steril enjektör ve iğneler tedarik edilmelidir. Anneden bebeğe bulaşı engellemek için gebenin HIV tedavisi olan antiretroviral tedaviye erişimi sağlanmalıdır.
Etiketlenme ve damgalanma hastalıkla mücadeleyi zorlaştırıyor
AIDS ve HIV ile ilgili etiketlenme, toplum içerisinde damgalanma gibi problemler hastalıkla mücadelede olumsuz sorunlara yol açmaktadır.
Toplumda ‘AIDS hastası, AIDS’li birey, HIV ile enfekte birey, HIV pozitif birey’ ifadeleri çok sık kullanılan ifadelerdir. Bu şekilde kullanılan kavramlar bireyleri etiketleme, damgalama ve toplum içerisinde ayrımcılığa yol açabilmektedir. Bu terimler yerlerini, düzenli tedavi ile ‘yaşamayı’ ön plana koyan ‘HIV ile yaşayan bireyler’ kavramına bırakmıştır. AIDS, HIV enfeksiyonunun ileri dönemdeki bir evresidir, her HIV ile yaşayan birey AIDS değildir ve tedavisini aksatmayan HIV ile yaşayan bireyler de AIDS evresine gelmeyebilirler. Burada anahtar, hastaların tedaviyi aksatmamasıdır.
Etiketleme ve damgalama problemleri, HIV şüphesi olan bireylerin tanı testlerini yaptırmamasına neden olmaktadır. HIV ile yaşayan bireyler, dışlanma korkusu ile HIV pozitif olduklarını saklar ve ilgisiz kişilerce öğrenilebilir endişesiyle sağlık hizmetlerine başvurmaktan çekinebilirler.
Etiketleme ve damgalama enfeksiyonun yayılımını artırmada etkili oluyor
Test yaptırmaktan çekinen bireyler, şüphelerine rağmen test yaptırmazlar. HIV enfeksiyonu uzun yıllar belirtisiz seyredebildiği için herhangi bir belirti görmedikçe bu bireylerin şüpheleri de zamanla hafiflemekte, bu durumda HIV pozitif olduklarından haberdar olmamakta ve bu süreçte virüsü başkalarına da bulaştırabilmektedir. Örneğin Türkiye’de HIV ile yaşayan kişi sayısının gerçekte mevcut sayının en az 2 katı, hatta 3 katı olabileceği tahmin ediliyor. Yani HIV/AIDS ile ilgili etiketleme ve damgalama enfeksiyonun yayılımını da ciddi oranda artırmaktadır.
95-95-95+95 hedefleri nelerdir?
Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS), 2030 yılına kadar HIV yayılımını durdurmak ve ayrımcılığı engellemek amacıyla koyduğu küresel hedefler var. Bu bağlamda birinci 95, dünya genelindeki tüm HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin tanı alması yani HIV pozitif olduklarını biliyor olmaları, ikinci 95; dünya genelindeki tüm HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin antiretroviral tedaviye erişebiliyor olması, üçüncü 95; HIV tedavisi alan HIV ile yaşayan bireylerin en az yüzde 95’inin viral yüklerinin (kanda ölçülebilen HIV miktarı) HIV’in bulaştırılmasını önleyen seviyeye baskılanmasını ve son 95 ise viral yükü baskılanmış olan HIV ile yaşayan bireylerin yüzde 95’inin sahip oldukları hakları damgalanma ve ayrımcılık yaşamadan kullanabilmelerini kapsamaktadır.
Tedavi aksatılmadığı takdirde yaşamlarına devam edebilirler
HIV ile yaşayan bireyler ve aileleri için özellikle konu hakkında güncel bilgilerin takip edilmesi önemlidir. 2017 yılında CDC (Amerika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi), U=U (‘Undetectable=Untransmittable’ / B = B ‘Belirlenemeyen=Bulaşmayan’) sloganıyla HIV ile yaşayan bireylerin kandaki HIV miktarı B (belirlenemeyen) seviyede ise cinsel partnerlerine HIV bulaştırmayacaklarını açıkladı. Yani düzenli tedavi ile kanda ölçülebilen HIV miktarı ‘belirlenemeyen’ seviyeye indirildiğinde HIV ile yaşayan bireyin artık bulaştırıcı olmadığı açıklandı.
Ardından bu bilimsel kanıt üzerinde tüm bilim otoriteleri Dünya Sağlık Örgütü, UNAIDS hemfikir oldu. Bu da HIV ile yaşayan kişilerin, tedavilerini aksatmadıkları takdirde tüm sağlıklı bireyler gibi aile kurabilmelerine, tıbbi bir müdahaleye gerek olmaksızın doğal yolla bebek sahibi olabilmelerine, HIV ile yaşayan kadınların ise vajinal doğum yapmalarına olanak tanıdı. Günümüzdeki etkili ve ulaşılabilir tedavi yöntemleri HIV enfeksiyonunu, düzenli tedavi ile kontrol altında tutulabilen diğer bir kronik enfeksiyonlardan farksız kıldı. Bu nedenle hastalara, yönetilebilir bir enfeksiyona sahip olduklarını, tedavilerini aksatmamalarını, ailelerine HIV ile yaşayan bireye koşulsuz sevgileri ile her zaman destek olmalarını öneririm.
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı
Doç. Dr. Özge Ünlü